Balıkçının Kazağı | Nedim Korhan Şengün

Balıkçının Kazağı

Benzemezdi kimseye balıkçı, kapanırsa içine açılmazdı, kazağını giyer, bazen kıyıda yürür, yaşadıklarını yorumlamaya çalışırdı, kendini özgür bir filozof gibi hissederdi, bu yürüyüşlerde. Sonra da bazen balığa çıkmaz, düşünceye dalardı, kazağı sırtında. Zaten küçük motor takılmış bir sandalı vardı, balıkçılığı da mütevazi idi. Günlük yaşamayı severdi, ama en çok düşünmediği zamanlar gerilirdi, susardı ama düşüncelerinin suskunluğu hoşuna gitmezdi, böyle zamanlar da yaşam sürüyor mu diye merak da ederdi sonradan.

Bazen de arkadaşları ile görüşürdü, sadece balıkçı değildi arkadaşları, özellikle farklı tipte kişilerle arkadaşlık etmeye çalışırdı, şimdilerde sendikacılık yapmış, ancak sendikadan tasfiye edilmiş, eski bir sol sendikacıyla arkadaşlık ediyordu,  hoşuna gidiyordu bu arkadaşlık, ona, balıkçıya eski bir tanıdığını hatırlatıyordu, o eski tanıdığı aklına geliyordu,  dostu olarak görmüştü onu, gidince de sonradan çok üzülmüştü,   eski tanıdığı sert bir siyasi idi, bir devrimciydi, yıllar önce bir gün oturduğu balıkçı kahvesine gelip gitmeye başlamıştı.

Oturuvermişti masaya o gün, ilçede olan lisenin matematik hocasının arkadaşı idi, hoca siyasi değildi, ama bu devrimci fena siyasi idi, önce kimse anlamamıştı tarzını, kimliğini. Konuşması, sözleri farklı idi, hele yorumları kafa karıştırıcı idi, herkes bu kişinin kendilerinden ayrıldığını, farklı olduğunu anlamış ve gerilmişti, bu kişi onlardan değildi, sözleri sanki doğruydu, ama herkes o konuşunca geriliyordu, balıkçı da geriliyordu, çok sert konuşuyordu, içinden biraz yumuşak konuşsa diye geçirirdi o konuşurken. Sonradan insanlar o konuşmasın diye  başka konular açardı sürekli,  susardı, zorlamazdı. Sorsalar herkes hayatından şikayetçi olurdu, ama mutlaka cümleler şükür diye biterdi, bu eski tanıdık  cümlelerini böyle bitirmiyordu, aslında cümleleri hiç bitmiyordu.

Sonra kisisel dostluk kurdu balıkçı, birkaç kez balığa çıktılar, balıkçı onun konuşmalarını kutsal sözler gibi dinlemeye başlamıştı. Çok sürmedi, bu eski tanıdık, devrimci dost gitti.

Balıkçı kazağını giyinip balığa her gün çıkmaya devam etti, ama rahatsızdı artık, sanki birşey kaybolmuş gibiydi, balıkçı, dışından şükür demezdi, ama içinden halinden de memnundu, o gelene kadar memnundu. Fakat o devrimci, sanki balıkçıya mutsuzluk aşılamıştı, içinden devrimcinin sözlerini anlayabildiği kadarı ile hep doğru bulmuştu, ama o da diğer arkadaşları gibi gerilmişti aslında, gergin bir dostluktu, hatta gidince önce sevinmişti, huzur geri geldi diye düşünmüştü. Ama sonraları devrimciyi özlemeye başlamıştı. Herkes kahvede, ilçede aynı konuşmaları yapıyordu, o farklı sözler etmişti…

Ateşten sözlerdi.

Yakan sözlerdi.

Yangın gibiydi sözleri…

Ülke, dünya, insanlık farklı yöne gidiyordu, çevresinde duyduğu sözler, gazeteler, televizyonlar da cevap yoktu, çözüm yoktu, onun yanan sözlerini, açıklamalarını özlüyordu.

Balıkçı bu sabah düşünceleri bırakıp kazağını giydi, yürüdü sandalına, motoru çalıştırdı balığa çıkmak istiyordu. Kazağını yoklayıp kendi kendine söz verdi,

Bir daha devrimciler gelirse herkes korksa ben korkmayacağım, dostsa dost, kardeşse kardeş olacağım dedi, sanki hayatının fırsatını kaçırmış gibi düşündü, içinden bir daha bunu yapmayacağım dedi.

Balıkçı devrimcileri bekleyecekti,

Balıkçının devrimcilere, devrimcilerin balıkçılara ihtiyacı vardı…

Sürdü balıkçı sandalını bir kez daha, ama bu  defa korkularını bırakmış olarak,  huzurla,

Bekliyordu…

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu, Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümünde Yüksek Lisans çalışması yaptı. Avukat.

Yorum yap:

Email adresiniz yayınlanmayacaktır.