Geçmiş zamanlardı. Çok yakışıklı bir aktör, ünlü bir giyim markasının takım elbiselerini giyinip, televizyon ekranında reklamlarda görünüyordu, yürüyordu ve ekrana bakıyordu, çok yakışıklıydı.
Reklamın özü; ……. Marka ile fark edilirsiniz, bu markayı giyinin ve hemen fark edilin, herkes size bakar, sizi konuşur, sizi karşı cins beğenir.
Bunun gibi yönlendirmeler vardı. Bu haliyle ilkti, bir erkeğin giydiği bir elbise ile fark edileceğini bu kadar çıplak ve belirgin olarak ifade eden ilk reklamdı ülkemizde..
Şaşkınlıkla sürekli izliyorduk, reklam çok konuşulur olmuştu, erkekler için artık………….marka takım elbise ulaşılması gereken bir derece gibi görülüyordu, para biriktirip bu pahalı markayı almak bir erkek için fark edilmenin temel koşuluydu.
Kimse fark edememişti, kimse düşünmüyordu, doğal karizma, erkeğin fikri, ifadesi, gülüşü, duyarlılığı gibi insani noktaların önemi kalmamıştı, kimse bu yönden karşı çıkmıyordu, belki önemli de görülmüyordu.
Reklam, bilinçaltı için muazzam bir mesajdı.
Karşı cinsi etkilemek için dürüst olmak, duyarlı olmak, duygulu olmak gibi noktaların önemi yoktu, ya da sonradan belki gelebilirdi. Ama artık bu noktalar da zamanla önemini yitirecekti.
Aslında bu reklam kadınlara yönelik de bir mesajdı, bir kadının bir erkeğe bakışının bu kadar basit olması yeterliydi, erkeğin pahalı takım elbise giymesi, kadının fark etmesi ve beğenmesi için yeterli idi, kadının da erkeğin de içi, özü boşaltılıyordu.
Doğal beğenilme ve beğeni koşulları bir meta ile, para ile elde edilen bir giyim malzemesi ile değiştiriliyordu, bir bakıma kadın – erkek ilişkisi kolaylaştırılıyordu. Bu markayı giyerse fark et onu, beğen onu, bu marka pahalı, demek ki bu erkeğin “parası da var” mesajı açıktı.
Kadın-erkek ilişkisinin günümüzde iyice para-piyasa ilişkilerinin tahakkümüne girmesi geçmişten başlıyor, belki bu tip reklamlarla hızlandırıldı. Kadın-erkek ilişkisinin ana omurgası olan ya da olması gereken şefkat-muhabbet ilişkisinden, seks alışverişine dönüşmesi, kolay ilişkilerin kurulup, kısa, kolay ve acısız ayrılıklara geçişlerin kökleri biraz da buralarda aranmalı.
Edebiyat, şiir, felsefe konuşan kadın-erkek ne kadar da azaldı, bu konuşma olmadıkça, şiirden söz etmedikçe kadın ya da erkeğin hangi duygu zenginliğinden emin olunabilinir.
Sevme yeterliliğinden nasıl söz edilebilir.
Felsefe derinliğine girmedikçe, yaşama bakış da hangi ortak noktalar bulunabilinir.
Buradan nasıl bir dayanışma çıkar.
Çıkmaz; bunun için bu süreç devam etmekte, fit olmak, metroseksüel olmak, ya da natural olmak, hepsinin bir kavramsal karşılığı var, kalıpları var.
Özgürlük yoksa, kadın erkek algısında da, ilişkisinde de yoktur. Bu ilişki tipi de kuşatılmıştır.
Mevcut günlük geliş-geçişler, hoş maddi yönü olan güçlü tatiller, yüzeysel sohbetler, arkadaş buluşmaları, bu buluşmalarda restaurant-yemek tarifleri, tatil anıları sohbetlerin ekseni haline geldi, bu sohbetler de yarış şeklinde olmakta.
Maddi durum tespitleri en önemli yıpranma, yıpratma ya da güçlenme zemini oldu,
Elbette buradan, aşka dayalı güçlü bir kadın-erkek ilişkisi de çıkmaz.
Bu sistemde teknik bilgi yeterlidir. İnsanın diğer yönlerden kendisini geliştirmesine gerek yoktur. Gerçek doğallığın önemi yoktur.
Ne yapsın insan; aklı sürekli saldırı altında, az düşünmeye, araştırmamaya, sorgulamamaya itiliyor, kuşatılıyor, metalar ile tüketiliyor.
İnsanın en temel ve doğal unsurları, para ile alınan metalarla değiş tokuş yapılıyor.
İnsan aklı özgürleşmeli, metalardan arınmalı, ancak böylece özünü yaratabilir veya geliştirebilir.
İnsanın en büyük mücadelesi aklını özgürleştirebilmek mücadelesidir.
Olması gereken hedefi de özgür bir akılla hayata bakabilmektir.