Dedi ki kadın, ne yaptım ben, ikimizide düşürdüm , ben kalkamayacağım ama sen güçlüsün, kalkacaksın dedi.
Tütsülenmeye bırakılan bir aşk. Sanırım sevmeye dair bir buluşma idi, hayatla kavuşma idi.
Ama adam eski siyasete tutsak edilmişti , çok uzaklarda kalan tutsaklık öncesini hatırlayamıyordu. Yaşarken tam yaşamamak gibiydi…
Kolera günlerinde aşk filminde, romanında, koleraydı adam düşürülmeden önce. Hüzünlü kolera…Gelen rüzgarın altında.
Türkali’nin Mavi Karanlığında, her romanında son anda gelen umut arayışı, her rüzgarın altında kalışı bitirir mi?
Bugünlerde yeni bir kimliğin var dediler, al ya da unut. Unutması mümkün olmayanı söylediler.
Gezgin ağaçların gölgesinde huzursuzluğun baki, dinlenmek kadim zahmet.
Daima dirilirsin. Ama, binlerce yıllık kederin bitmesi idi, şandı, şerefti, hiçbir şeydi, bilinmeyenlerin önemsizliği gibiydi. İnsan olmaya başlangıçtı.
Güçlülerin ülkesinden uyumsuz sürgününe ilk başladığındaki gibi. Kırlarda hayat yok demek, huzur yok demek gibi…
Böyledir düşürülmek.
Açılmak ve kapatılmak gibi