Cenneti mi anlattı sana?
Bir zamanlar kayıp olduğun söylenmişti. Hatırladın mı ? O, Palermo’ da en sevdiği tarafından öldürülen rahibin suçlu sokakları gibi.
Cennet orada mı kayboldu? Özelliği olmayan balıkçı köyünde yürüdüğün dumanlı gecede verilmeyen cevaplardan birisi sadece…
Cennetini mi kaybettin? Sana da vaad edilmiş miydi?
Cennetin şiiri hangi ülkede, hangi zamanda söylendi sana? Kurmaya çalışmadın mı yeryüzünde, merhametsizdin kendine, denemedin mi?
Biliyordun aşkın öleceğini.
Mevsimleri inkar ettiğinde bitti, cenneti aramadığında bitti, seni herkes bıraktığında bitti. Gecenin susmadığı zamanlarda sen düşerken bitti…
Aşkın öldüğünü kimse söyleyemedi.
Tugayların geçişinde, İspanya Endülüs’ünde senin resmin de asılı, öyle hazırdın bu kıyamet savaşına, vardın, vardın.
Madrid savaşında siperden sipere sürüklerken her çatışmada ölen vücudunu, parçalarını, tutkularını, geride bıraktığın birşey kalamayacağını anlamıştın.
Fransa sınırına yürürken son bir kere sıkıp yumruğunu kaldırdığında dönecek bir evin kalmadığını biliyordun.
Aslında artık birşey istemiyordun, gölgene ve ona denecek ne kaldı ki?
Tugayın resmî çizildiğinde, ölü devrimcilerin resmî çizildiğinde,
Sen konuşmadın, ıssızlaşmış bir kuyunun içine baktın, sen konuşmadın.
Ölü devrimcilerin resimleri yapılırken cenneti hiç düşünmedin, aşk ölürken sen, son nefes kadar yoktun…
Çok önceleri, tugay ilk yürüdüğünde öldüğün söylendi…
Sınırın tam ortasında, son bir kez daha kaldırdığında yumruğunu artık hiç düşman aramıyordun…
Kabul edecek birşey kalmamıştı…